3 Ağustos 2015 Pazartesi

Yıllık İzinde Naziler&Uzaylılar ve Tanrılar...

    Bu seneye ait güzel bir yıllık izin geçirdim.Belki kusursuz bir yıllık izin olmamış olabilir ama garip, gizemli ve güzel geçti diyebilirim.

Gelelim işin detaylarına,

    Biz yıllık iznimizi toplu olarak alıyoruz ki, bunu açıkçası pek kabul etmiyor, rahatsız edici buluyorum şu aralar. Neden derseniz, tatil demek illa Yaz mevsimi demek mi oluyor?Yani, inatla sıcak bir mevsimde mi tatil yapmak gerekiyor?

    Denize girip, üzerime 50 yada 80 faktörlük kremi sürüp photoshop gibi yeni bir layer oluşturmam mı gerekiyor?

    Sıcakta yanmamak için klimaların altına sığınıp, yine oralardan mevsimin en sıcak elementi olan ateşli bayanların üzerinden yükselen o sıcak hava dalgası ile, bir peynir gibi erimem mi gerekiyor?

    Kısacası, illa Yaz mevsiminde mi tatil yapması gerekiyor bir insanın?İşin aslına bakacak olursanız, ben bir haftalık bir Kış tatiline bile hayır demem.Çünkü ortada bahane edecek bir etken bulamazsınız.

    Havuz derseniz, kapalısı vardır her zaman. Klima derseniz, tam tersi şömine yada kalorifer vardır ısınmanız için. Dışarı çıkıp sosyalleşmek mi dediniz, kışın bile aktif ve sosyal olabilirsiniz, güzel bir bayanla şömine önünde yada jakuzi de kaliteli bir şarap ile kısa sohbetin üzerine.

    Yaz mevsiminde tatil yapmaktan sıkıldım. Fazla yapmacık olmaya başladı, hele ki bizim ülkemizde daha da yapmacık oldu, benim görüşümce. O kadar güzel ve eşsiz doğal güzelliklerimiz var iken, bir delinin sahile taş atıp da 40 akıllının oraya gidip sözüm ona tatil yerine kendilerini gösterme temalı tatil yapmaları bana hiç de tatil ruhunu yansıtmıyor. Gerçi herkesin tatili de, zevkleri gibi farklıdır, yorum yok bu konuda.

    Gel gör ki, bende garip bir yıllık izin geçirdim. Normal tatilimi geçirdiğim gibi, çok enteresan ki, komşum ile birkaç gece yapmış olduğumuz film geceleri yüzünden, kendimi bir anda Nazileri araştırır iken buldum. Tatilimi yapar iken, aynı zamanda tüm 2. Dünya Savaşı’nı ve ilgili filmlerini izlerken buldum. Nasıl bu kadar zaman ve efor harcayabilmiş ve üzerine hala tatilime devam edebilmişim, gerçekten bravo bana.Bunların üzerine ek olarak, bir film var ki, bütün tatilime damga vurur gibi son dakika golü attı bana.

    Filmler derken, birkaç film değil, ağır filmleri izledim resmen. Pearl Harbor saldırısı filminden tutun da, Çöküş ve Piyaniste, hatta yanında, Er Ryan’ı Kurtarmak, Schindler’in Listesi, Kapıdaki Düşman ve ValkyreOperasyonu’na kadar ne kadar ağır film derseniz izledim. Ha izlemediğim ve gözümden kaçan var ise haber verin de onları da izleyelim. Keşke, sadece filmler ile kalabilse idim, üstüne birde yapılmış ve çekilmiş olan belgeselleri de izleyince, tatilin tam orta yerinde bir gece kendi kendime “1. ve 2. Dünya Savaşları’nda, insanlık neler çekmiş? Biz insanoğlu neden bu kadar öteye gitmişiz?2. Dünya savaşı, neler almış ki hiç bir şey verememiş insanlığa? İnsanlık birleşmeli geleceği için, çünkü bir savaş daha yaşarsak, bir sonrakinde gerçekten de taş ve sopa olacak elimizde.” Dedim, geleceği daha barışçıl ve temiz görebilmek için.

    Peki sonra ne oldu? Ne alaka oldu da, bu Nazileri ve Hitler’i araştırır iken kendimi bir anda Nazilerin UFO’larında, Hitler’in ilahi güçlerden aldığı yardımlarda ve onların üstün güçlerini araştırmasında buldum?

    Nasıl geldim bu noktaya? Sadece birkaç tarihsel film izleyelim dedik ve kendimi birden bire, Dünya’da yaşayan dış dünyalıinsansıları, gizlenmiş uzaylı üslerini ve İç Dünya’yı araştırır iken buldum. İç Dünya’da hangi varlıklar yaşıyordu? Türkler sevilmediği için mi, dış dünyalılar onlarla iletişime geçmiyorlardı? Burada hiç üs bulunmuyor muydu? Dış dünyalılar ile ilgili de birkaç film izledim önceki filmlerin üzerine. Tatilim güzel ve keyifli giderken, hemen paralelinde garip bir araştırma da onunla ilerlemekte idi. Ve bir gece, öyle bir gece ki, yabancıların bir belgeselini ve 51.Bölge’yi izler iken bir anda kapattım hepsini ve düşündüm. Şakayla bile olsa, içimden “Irkçı Uzaylılar” dedim, çünkü Türkiye’ye çok az geliyorlardı, belki de Birleşik Devletler ’den buraya kadar kalkıp gelmeleri ve dönmeleri çok fazla enerji gerektiriyordu ve bu yüzden gelemiyorlardı.

    Nasıl yani? Milyonlarca milden gelmeyi becerir iken, binlerce mil gelmek zor muydu yani? Belkide yıldızlar arası bir grup it dalaşı filan mı vardı? Bizim bölgemize, yani Orta Asya’ya gelmiyorlar çünkü buraya başka bir intergalaktik grup mu hakim? O halde, ben kalkıp gideyim Birleşik Devletlere, belki bakarım orada bir insanımsı ile tanışırım da, hiç olmazsa galaksiyi keşfe çıkmış olurum bir insan olarak. İnsanoğlu henüz hazır değil ne yazık ki yabancılar ile el sıkışmaya, aramızda öncüleri ve insanımsı dostları olsa bile. Çünkü o anda bize gelmekte olan şey ya da varlık veya nesne, bizden onlarca teknoloji ileride bir şey olacağı için heyecandan çok, korku yaşayacağız. Sanki bir Star Wars konsepti varmış gibi, değil mi? Atalarımız da böyle duygular yaşamamış mı yani? Onlarca mağara resimleri, hiyeroglifler, metinler ve efsaneler, boşuna mı yani? Kim ne derse desin, ama şunu bilin. Birileri geldi, çok çok geçmişte, ilkel insanlara gelişmeyi öğrettiler ve o tek sorunun cevabını verdiler. İnsanoğlu, bu eşsiz evrende asla, ama asla yalnız değildi ve hiç olmadı. Bizi izleyen ve bizi koruyan ya da gözlemleyen birileri her zaman var olmuştu orada, yıldızların arasında bir yerlerde ki uzak diyarlarda.

    Yıldız Savaşları’nda şöyle bir söz vardır ve benimde çok hoşuma giden bir sözdür bu. Der ki, “Her şeyi görene kadar; hiçbir şey görmedin” ve bence, biz insanoğlunun bu evrenin eşsiz büyüklüğünde ve muazzam yapısında sadece bir toz tanesi olduğumuzu ve henüz görmediğimiz şeylerin var olduğunu söylemek ister.

    Alın size bir örnek, Yıldız Savaşları nasıl başlıyor, “Uzun zaman önce, uzak çok uzak bir galakside…” diye başlar. Ve düşünün ki sadece bizim Samanyolu’nun yakınlarında bile komşu olan birkaç galaksi var iken, en büyük gözümüz Hubble Teleskopu bile gözünü bir dikiyor uzaydaki bir noktaya ve sonuç, sadece o minik bölgede bile on binlerce ve daha da fazla sayıda galaksiler bize selam gönderiyorlar. Bunlardan bir tanesinde bile, bu film serisinde ki gibi, çorba gibi kaynayan bir galaksi bulunamaz mı? Yaşayan birileri olamaz mı bu galaksilerde? Kısaca birileri var yukarıda bir yerlerde.

    Şimdi gelelim atalarımıza ve onların tanrılar olarak kabul ettikleri varlıklara. Bu arada, ben hala tatilimi yapıyor ve Yaz’ın keyfini çıkarıyorum, yine paralel olarak filmlere devam ettiğim gibi bu sefer de işin içine birkaç tane kitap da ekliyorum. Biz diyoruz uzaylılar, yabancılar ya da başka ne açılımı var ise, atalarımız ise direkt olarak “Tanrılar” dediler. Az önce dediğim gibi, efsanelere konu olmuş, mitolojilerde yer edinmiş bazı varlıklar,…geldiler. Herhalde gezegenimiz Dünya, onlar için bir mola yeri olmuş olmalı idi. Yâda yıllık izinlerini yapmaya uğradıkları bir cennet idi. Son dediğim daha doğru olabilir, astronotlarımız uzaydan evlerine baktıklarında, büyüleyici bir güzellik görmediler mi? Çoğunluğu okyanuslarla çevrili ve yemyeşil toprakları olan bir cennet görmediler mi? Kuzeyinde Aurora’ları ile parıldayan ışıkları, okyanusları üzerindeki dev fırtınaları ile, üzerinde (çoklu)yaşam barındırabilen bir cennet görmediler mi?

    Dünya, çizgi romanlara, hikâyelere, filmlere, öykülere ve ilhamlara konu olmuş bir toprak parçası. Efsanelerde adı geçmiş, mitolojide bile adı geçmiş. Diyorum size, birileri burayı çok sevdi ve geldiler. Tek bir efsane ile kalamayız. Mısır’ın antik tanrıları ve piramitlerini bildiğimiz gibi; Mayaların güçlü takvimini ve tapınaklarını bildiğimiz gibi; Hintlilerin tapınaklarını yada yabancıları anlatan Kumran metinlerini ve Vimana’larını bildiğimiz gibi; İskandinavların tanrıları ve büyük tanrı Odin’i ve onun oğlu yıldırım tanrısı Thor ile onun yüce çekici Mjolnir’i bildiğimiz gibi ve Yunanlıların Olympos tanrılarını bildiğimiz gibi; bunların hepsi efsanelerde geçmiş ve bilinen gerçekler. Eserlere, filmlere, kitaplara konu olmuş olsa da bunlar tarihler ve çağlar boyunca varlardı.

    Bir Marvel karakteri olan Thor’a yada Loki’ye yada Thor’un çekici Mjolnir değil burada kast ettiğim, gerçekten de atalardan, eski çağlardaki insanlardan gelmiş bazı gizemi çözülememiş hikayeler ve öyküler var burada. Hatta bir anime serisi bile buldum, bu efsanelerden birinden esinlenerek yapılmış olan. Türkçesi, Aman Tanrıçam olan “Ahh MyGoddess!!” isimli bir anime de üç tanrıçanın Dünya’daki yaşadıkları anlatılır. Bakmayın aslında tam bir komedidir serinin kendisi, ama mitolojinin kendisinde öyle değildir. Bu üç tanrıça, kardeşlerdir ve her biri bir zamanı simgeler. En büyüğü Urd, geçmişi simgeler, Verdandi bugünü ve en küçük kardeş Skuld ise geleceği simgeler ve bu üç zamanda birbirine bağlıdır.

    Görüldüğü gibi, Naziler Uzaylılar ve sonunda Tanrılar ile yıllık iznim bitmenin eşiğine geldi. Deniz, kum ve güneş ile vakit geçirip, birkaç tane seksi bayanın kalbini çalmam varken bunlara zaman ayırmak istedim. Birkaç bayanın kalbini çalıp da ardından seks yapıp da ne geçecekti elime sanki? Denizde her zaman yüzebilirim, çok şükür ki Güneş’i her günün sabahında ufukta yükselirken görüyorum, kum deseniz, nadir de olsa görülebilen ve dokunulabilen bir materyal olarak benimserim. Seks ise, hadi o karmaşık bir mesele, ama imkânsız değil, yani korkmaya gerek yok, onunda nasıl yapılacağını anlatan kullanım kılavuzları var.

    Ve sonunda, insanoğlu varlığını sürdürmeye devam ediyor. Her gün, Güneş bir sabah demek için yükseliyor ve akşam olmak için batıyor ve insan, en yakın ortağı, zaman ile birlikte geleceğe doğru yolculuk yapıyor. Kendi uzay gemimiz Dünya’nın yolcuları olarak, hayatımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Tanrılarımız olmadan nasıl yaşarız biz, dışarıdan yardıma gelmiş olan insanımsı arkadaşlar ve uzaylı dostlar olmadan biz nasıl yaşarız? Onlara göre de biz uzaylıyız, bunu unutmamalıyız. Belki bize bir nedenden ötürü ihtiyaçları var olabilir. Belki yeni bir galaktik örgüt kuruluyor olabilir ve bunun içinde de en cesur ve kendinden emin olan ırk olarak biz insanlar olacağızdır. Az evvel bir söz söylemiştim yukarı da, “Her şeyi görene kadar; hiçbir şey görmedin” diye, hani Star Wars’dan alıntı olan.

    Biz iyisimi efsanelerimize sahip çıkalım, geçmiş savaşlarımızı ve yaralarımızı da unutmayalım, mitolojimizi koruyalım ve gelecek nesillere aktaralım. Uzaylıları yada insanımsı arkadaşlarımızı da unutmayalım, çünkü bu evrende yalnız değiliz.

Hiç yorum yok: