Sinema sektörünün
en önemli isimlerindendir Tom Cruise.Evet öyledir, kaç yaşına geldiği bile
belli olamaz iken, on binlerce bayan hayranlarının ilgisine bakarsanız, ne
kadar değerli bir oyuncu olduğunu fark edeceksiniz.
Peki benim
için?Açık konuşmam gerekirse, Top-Gun, Yağmur Adam ve Doğumgünü 4 Temmuz
filmlerinden bu yana-ki çok uzun zaman- Cruise’un yapmış olduğu filmlere hiç
ısınamadığımı söylemek isterim.
Tabii bu, filmlere
kötü idi demek değil.Son Samuray, Azınlık Raporu, Vanilla Sky, Vampirle Görüşme
yada Dünyalar Savaşı gibi yada Tropik Fırtına filmindeki o komik dans sahnesi ve
şu anda hatırlayamadığım diğer filmleri de gerçek bir başyapıt, ve tekrar
tekrar izlenmeyi hak eden filmler.Arşivimde bile bunların birkaçı mevcuttur.
O filmleri şimdi
bir kenara bırakıp, gelelim geçenlerde izlemiş olduğum yeni filmine Tom
Cruise’un.
Filmimiz Oblivion,teknisyen Jack Harper, 2077 yılında, okyanuslara inşâ edilmiş dev enerji istasyonlarının bakımını
yapan ve partneri Viktorya ile birlikte bu santrallerin kontrolünü
yapan, gezegendeki tek insanlardır.Dünya, 2017’de “Scav” adındaki uzaylı bir
ırk tarafından yok edilmiş ve insanlık savaşı kazanmış olmalarına rağmen
gezegeni terk edip, Satürn’ün uydusu Titan’a yerleşmek zorunda
kalmışlardır.Dünya’ya sadece, görev kontrol istasyonu TET’i bırakmışlardır.İkili,
görevlerini yerine getirip diğer insanların yanına dönme hayaliyle
yaşamaktadırlar, ancak, yörüngeden yüzeye düşen bir gemi ve içindeki
kazazedelerden hayatta kalan tek kişi olan Julia isimli genç bir kadının kendi
görevi ile ilgili anlattıkları ve teknisyen Jack’in son zamanlarda gördüğü
garip rüyalar ile Scav’ların sıra dışı aktiviteleri ile şüpheleri artar.Jack,
sürekli olarak rüyalarında, gizemli bir kadınla-ki bu Julia- Empire StateBinası’nda buluşmaktadır.
Jack, Julia’nın
rüyalarında ki kadın olduğundan emindir.Julia ise onlara kendi görevi ve gemisi
Odyssey hakkında bütün bilgileri anlatır.Daha sonra ikisi, Scav’lar tarafından
yakalanırlar ve öğrenirler ki, Scav’lar yaratık değil, insandırlar ve insanlık Titan’a
hiç gitmemiş, tam tersi uzaydan gelen başka bir şey ile
savaşmışlardır.Liderleri Malcolm, ikiliye asıl gerçeği anlatsa da Jack buna
inanmaz başta, bunun üzerine Malcolm onları bir şartla serbest bırakır, “Radyasyon
Sınırı” noktasının ötesinde asıl gerçeği görmesini ister.
Empire State
Binası’na döndüklerinde, Julia rüyaların gerçek olduğunu söyler ancak Jack
inanmakta güçlük çeker çünkü hafızası silinmiştir.Bu arada onları izleyen
Viktorya, onlara katılmayıp durumu TET’e bildirince anında infaz edilir ve Jack
son anda Julia tarafından kurtarılır.Peşlerine düşen robotlardan, radyasyon
bölgesine girerek kurtulur, ve gerçeği öğrenir.Orada Teknisyen 52 Jack ile
karşılaşır ve kapışırlar.Bu arada Julia yaralanır ve bunu gören Jack(49), diğer
kopyasını saf dışı bırakıp üs-52’ye gider ve orada az önce ölen Viktorya’nın
kopyası ile karşılaşır.Malcolm’un yanına dönen ikili gerçeği orada
öğrenirler.TET aslında bir yapay zekadır ve gezegen kaynaklarını kullanmak için
gelmiştir.
Scav’lar ise onu yok etmek için, ele geçirilen robotların enerji
hücrelerini çalıp bir bomba yapmışlardır ve amaçları onu, TET’e
gönderebilmektir.Bu sırada saldırıya uğrarlar ve Jack(49) bombayı kendisi
götürmeyi teklif eder, yanında uyku kapsülü içinde Julia ile birlikte.TET’e
giderken, yolda Julia’nın gemisi Odyssey’in ses kaydını dinler ve öğrenir ki,
Viktorya ile o aslında o geminin pilotlarıdır ve Julia ile o hem karı-koca,
hemde astronotdurlar.Geminin asıl görevi Titan’a araştırma görevidir, ancak son
anda NASA Satürn yakınlarında keşfedilen TET’i incelemelerini söyler.TET bir
şekilde Odyssey’i ele geçirince, astronot Jack, geminin uyku kapsüllerinin
olduğu güverteyi fırlatır ve o bölme altmış yıl boyunca yörüngede dolanır
durur, ne zamanki Scav’lar onu bir sinyalle yüzeye geri gönderinceye dek.
TET, aslında büyük
bir yapay zeka, tek parça bir yapıdır ve bunu gören Jack(49), uyku kapsülünü
açar ve içinden yaralı haldeki Malcolm çıkar.İkili bombayı patlatırlar ve
TET’in yok olması ile gezegendeki tüm robotlar anında çalışmaz olurlar.Julia
ise, Jack’in sürekli kaçtığı gizli, sakin ve sessiz ormanlık bölgede, uyku
kapsülünden çıkar.
Aradan geçen üç
yılda geriye kalan bir takım Scav’lar Julia’yı bulurlar ve yanlarında
Jack(52)’de vardır.
Her zamanki gibi
filmimiz iyilerin kazanması ile biter.Yalnız beni bu filmde etkileyen,
tasarımlar oldu, baştan söyleyim.Teknisyen Jack’in kullandığı helikopterin
gerçek bir helikopterden ilhamlık olduğunu gördüm.Sanırım yakın bir zamanda
teknolojimiz bu denli çok fonksiyonlu bir aracı üretebilir.Gerçi uzaya
çıkarabilirmiyiz, orası bilinmez.
İkinci sırada ki tasarımda, Jack ve
Viktorya’nın birlikte yaşadıkları, yerden bir kilometre kadar yüksekte,
bulutların üzerinde bulunan Üs-49.Düşünün ki bir teknisyensiniz ve size böyle
bir yer sunuyorlar.Yerden bir kilometre yukarıda, isterseniz havuzunuzda yüzün
yada tamamen açık cam duvarlar ile uyurken bile bulutların manzarasını
izleyin.Tabii, teknik olarak, o kadar ağır bir yapıyı, altındaki tek bir parça
taşıyıcı eleman nasıl taşıyabilir, gerçek hayatta muazzam bir mühendislik
bilgisi gereklidir herhalde.Çünkü o yükseklikte ki en yakın binamız olan Dubai’deki
sivri kulenin tepesi bile rahat birkaç metre sallanmaktadır.Bu yapı nasıl
sallanmadan durabiliyor filmde?Uzaylılar demek çok zekilermiş bizden onu bile
tasarlar iken.İşin teknik kısmını bırakıp, romantik kısmına bakalım.Bulutların
üzerinde bir eviniz var, hangi sevgili etkilenmez ki böyle bir mekandan?Hadi
yaşadınız yine, daha uzun bir süre bu tür bir yapılmaz, yani yapılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder