23 Ekim 2013 Çarşamba

Sahafçıdaki Hazine

    Bir hafta kadar önce, yani bayramın hemen öncesinde, Kadıköy'ün güzeli Moda-Bahariye bölgesinde bir yere gittim.Orada bir sahafçı var, gerçi orada neredeyse her köşede bir sahafçı ve içinde gizli kalmış hazineler bulabilirsiniz, de ben bu sahafçıyı seçtim.
    İçerdeki amca, kitaplar ve dergiler ile içiçe, onların satırlarının doladığı hikayeler, öyküler, fanteziler ve anıların arasında, bıkmadan ve usanmadan onları yeniden seslendiren, yeniden okuyan bu henüz genç görünen amca ile öyle eğlenceli bir diyaloğum oldu ki, artık oraya, her daim uğramam gerekir.
    Çünkü her sahafçıda olduğu gibi bu amcanın dükkanı da, yıllar öncesinin hazineleri ile dolu.Evet, hazine diyorum, çünkü en değerli hazine bilgidir.Para ancak onu almak için maddi olarak görülebilen ve elle tutulabilen bir definedir.Bunu pek önemsemiyoruz çünkü paraya aç, ona sahip olmak için kardeşini bile satacak kadar düşmekte olan bir toplumuz.Münir Özkul ustanın, "Salak Milyoner" filmindeki repliğini unuttunuz mu? Ne demişti orada elinde haritayı keser iken: "Mal hisseli olunca, kardeşine bile güvenmeyeceksin!"
    Eline para geçecek ise, herşeyi yapacaksın.Paran geldiğinde de gidersin, ister o bilgiyi satın alırsın, istersen de içkileri içip en seksi kadınları becerirsin.
    Benim mesleğim, kağıtlardan, her tür ve kalınlıktaki çizgilerden ve kalemlerden geçer.Bunları birleştirir ve detaya bakarım.Bu amcamızın dükkanında bulunan eski basım kitaplar ve dergilerin arasında,-eski bile olsa- o kadar güzel eserler ve görseller buldum ki, kimisinin değeri yüksek iken kimisinin değeri yalnızca bir balık-ekmek fiyatı kadar."Ne varsa eskilerde vardır!" sözüne burada bir daha hak veriyorum, çünkü eski bile olsa hala güzel ve yeni ile rekabet edebilecek kadar güçlü.
    İlla benim keşfetmiş olduğum bu amcanın dükkanına gitmeniz gerekmez bir sahafçı için.Beyoğlu, Beyazıt, Aksaray ve Kadıköy gibi pek çok merkezlerde var sahafçılar.Bir İndiana Jones değilsiniz ki birinden diğerine zıplayıp vakit öldürmek için.Siz sadece gidin, bir şey aramayın, sadece bakının.
    Kitap, bir hediye olarak gerçekten değerlidir.Gerçi kitap okuma oranı az olan bir toplumuz ve bunu istatistikler gösteriyor evet.Buna rağmen okuma arzusu içimizde var.İster hediye olsun, ister kendim alıyor olayım, bir kitap her zaman değerlidir.Bende yok da, arkadaşım da varsa o kitap, gidip de ondan ödünç almayı bile istemem.Bana ait olmasının verdiği duygu yada zevk farklıdır.En yakındaki çağım olan üniversite zamanlarımda bile, kütüphane kitapları dışında, hiç arkadaşlarımdan ödünç kitap almadım, istemedim.Kimilerine göre gereksiz olan dergiler bile benim için, zevkle okunacak araçlar olmuştu o zamanlar.Kitapçılardan ha ucuz ha çok pahalı kitap almışlığımda oldu, her ay düzenli olarak dergi almışlığımda oldu.Bunun üstüne, o dergileri saçma görenler, sonra gelip benden dergileri alıp haberim yokmuş gibi okumaya kalkıştılar.Kitap okumak ayıp değildir, utanılacak birşey yok ortada.İster eski olsun, ister yeni olsun sonuçta birkaç düzine sayfadan oluşan kelimeler denizi bu.Ve bunlardan tonlarcası sahafçılarda bulunuyor.
    Bu son gidişimde, edebiyat ile çok yakın ilişkim olmasa bile, 1935 yılında yazılmış bir aşk şiirini önüme uzatan sahafçı amcanın benden bunu okumamı rica etmesi, ve okumamla kendimden geçtim.Seksen yol önceki bir şiiri, acaba şimdi o şiiri bir bayan arkadaşıma okuyacak olsam kimbilir ne hisseder acaba?Bakmayın, dört-beş satırlık bir yazıdan değil, iki-üç sayfalık bir şiirden söz ediyorum.Savaş planı inceliğinde hazırlanıp koyulmuş sözcükler ve kelimeler ile şiir okuyan herkese "ben burdayım" diye sesleniyor.
    O kitabı çok istemiş olsam da, sahafçı amca onun satılık olmadığını söyledi, bir parça üzüldüm.Üzüntüm geçici olsun, o sayfa dağlarının arasında daha ne şiirler, mektuplar, yazılar vardır kimbilir?

Hiç yorum yok: