Ağustos ve Eylül ayları için almış olduğum kitapları ve oluşturduğum okuma listemi önceki yazılarımdan birinde konu etmiştim.
Hadi bu süreye Ekim ayını da ekleyelim çünkü çok fazla kitap var, çok fazla sayfa var.Eylül ayının neredeyse sonuna geldik ve daha Taht Oyunları'nı bile sonunu getiremedim.
Geçenlerde Beyoğlu'ndaki bir kitapçıda, kitapların arasında gezinirken fark ettiğim iki kitap tüm lüstemin arasına girmeyi başardı, kocaman bir oyun bozan gibi sanki.
Aslında kitaplar, Taht Oyunları'nın kitabı gibi ultra kalınlıkta değiller.Toplasan en fazla 100-150 kadarcık, yani çerez olarak 2-3 günde biter.Efendim, kitaplar Hıncal Uluç'un kitapları, ama bir tanesini hem kendisinin hemde Ayşe Özyılmazel'in yazıları süslüyor.
Hatırlarsanız, geçen yazılarımdan birinin içeriğinde Ayşe Özyılmazel'in de bir yazısı ile bağlantılı bir konu yazmıştım.Bu seferki yazımda kendinisini ikinci kez yazıyorum buraya.Kısmet bu ya, bakarsın üçüncüsünde kendisi ile tanışmış olurum, Dünya küçük belli mi olur.Hıncal Uluç ile, bir sene kadar önce Ortaköy'de tanışmıştım, bir bayan arkadaşımızın masasında ona eşlik ederken ve hatta ismini unutup kendisine, Haldun Dormen olarak hitap etmiştim, ki etrafta ki herkes bunu duyanlar gülmekten kırılmışlardı.Eğer Hıncal bey ile bu koca şehirde aynı masada tanışabildiysem, Ayşe Özyılmazel ile de bir zaman bir yerde tanışırım kısmet.
Efendim gelelim kitaplara, iki kitapda çoğunluk olarak Hıncal Uluç'un kendi başından geçen güzel öykülere odaklı olarak ilerliyor ve kısa da olsa okuyucuyu kitabın içine bağlamasını beceriyor.O kadar kısa ve küçük olmasına rağmen bu iki kitabı da sadece bir hafta gibi kısa bir sürede ikişer kere okuyunca "Dur bakim, daha başka kitaplarında var senin, okuman için" diye hatırlattım kendime.
Tamam diğer kitaplarımı da okuyayım ama, bu iki kitapda arada bir okumak için çıtır-çerez niyetine bir yakınımda bulunsun.Zaten içerik kısa ve öz.
Bulundurun yanınızda bu iki küçük yoldaşı.İyi Okumalar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder