İçinde bulunduğumuz 2013 yılını da yavaşça bitirmek
üzereyiz.Ay sonunda 2014 yılına gireceğiz.Ben, pek yeni yıl temasına alışkan
değilim, ama insanlara ayak uyduruyor, varsa bir eğlence katılıyorum, yoksa da
eğer evimde kendime eğlence üretiyorum.Geçmiş yıllarda çoğu kez böyle yaptım.
Hani herkes, yeni bir senede, yeni bir takım şeyler ister
durur ya, benimde pek tabii var isteklerim elbette.Henüz Ocak ayına girmedik,
ama ben önceden herkesin 2014 yılını buradan kutlamak isterim.Mâlum 31 Aralık-1
Ocak arasındaki sürede ülke genelinde tüm iletişim hatlarımız çöküyor, SMS ve
diğer servisler sayesinde.
Ben bu listeye, “3’lü Y” dedim.Açılımı ”Yeni Yılda
Yapacaklarım” diye geçiyor.Tabii, sizler dilediğiniz gibi listenize kendi
seçtiğiniz isimleri verebilirsiniz.
Başlayalım o zaman.
Ne kadar hareketli bir metabolizmaya sahip varlıklarız değil
mi?İnsan vücudu, hareketsiz imiş gibi dursa bile, her saniye hareket halinde,
istesek de istemesek de.Bu mekanizmayı formda tutmak için ne yapmamız
lazım?Spor yapmamız lazım.Benim tercihim ise Outdoor Spor türleri ve dans oldu
2014’de.Outdoor derken, tırmanış yapmaktan tutunda, bisiklet sürmeye veya temiz
havada bir çayır yürüyüşüne kadar insanın içini açacak kadar ferahlatıcı bu
sporlar ile kendimi hergün yeniden resetleyeceğimden eminim.Peki dans nasıl
olacak?İçimiz her an kıpır kıpır iken, o durmayan enerji akışını nasıl kontrol
edeceğiz?Tabii işin özü, hareketlerde.Başlangıç olarak Salsa dansını öneren
arkadaşlarım var, duyduğuma göre daha komplike ve daha çok enerji isteyen dans
türleri de var, biz iyisi mi arkadaşlarımızı dinleyelim.
Karnı acıkan var mı?Ben varım.Açlıktan büzüldüm
demeliyim.Evet, yiyecek, insan bedeninin yakıtı, onca çeşit meyvesi sebzesi,
tepsisi kasesi ile her gün lezzetle hazırlayıp, sonrada afiyetle yediğimiz
onlarca çeşit yemeklerle karnımızı doyuruyoruz.Tabii ki, biz geleneksel
mutfağımızla, yani Türk Mutfağı ile gurur duyuyoruz.Acısından, tatlısına,
ekşisine kadar düzinelerce çeşit yemeklerimiz var.Benim tercihim, İtalyan ve
Fransız mutfağı 2014’de.Gerçi Meksika mutfağını da merak etmiyor değilim, ama
çok acı yemekleri.Belki araya sıkıştırabilirim.Aslında tüm yemekler, birbirinin
aynı, yani genel tabloya göre bakacak olursanız.Bildiğin soğan ordada
üretiliyor, burada da üretiliyor.Fark nerede?Hazırlanışından, kullanılan
yönteme, serpilen baharatlarından, verilen lezzete dek her aşaması farklı.İşin
lezzetli kısmı da işte burada görünüyor.
Bir bebeğin yada küçük bir çocuğun en yakın arkadaşı ve en
sevdiği eşyasıdır, “oyuncak” diye ifade ettiğimiz ekipmanlar.Genç yaşlı, hiç
ayrım olmaksızın, zevkle oynanabilecek oyuncaklar ile büyüdük de büyüdük.Benim
için oyuncak demek, sürekli Lego ve arabalar olmuştur.Şimdiki zamanda ise, Lego
yine statüsünü korusa bile, araba merakı çok kalmadı.Yerine aksiyon figürleri
ve Board oyunları geldi.Aksiyon figürleri, bu aralar her tür kitleye seslenerek
sergileniyorlar, board oyunları ise, ne bilim pek oynayan yok çevremde.Belki
ben onları teşvik ederim.Yeniden sıkı bir Monopoly mücadelesine girmek güzel
olur.Ülkemizde Lego, biraz yüksek fiyata geliyor, yinede geliyor.Favorim ise
Teknik Legolar, çünkü bir yapboz gibi kafa istiyor yapması.Ama yapması çok
zevkli, eskiden rahmetli babamın aldığı Teknik Legoları, yapamayıp pat diye bir
tarafa atardım.Şimdi ise, güncel olarak takip ediyorum teknik
modelleri.Komplike bir modelini en kısa sürede alacağım.
Bu seçeneği, aslında alt komşum sağ olsun beni 2-3 ay
erkenden yeni bir mekana davet etti ve o mekanın-sanırım bana göre- yeni joker
elemanı ben oldum.Mekanda güzel, oraya sürekli olarak takılan insanları da
güzel.Gerçekten çok cana yakın insanlar ile tanıştım.Belki biraz fazla hızlı
gidiyor olabilirim, emin değilim.Yani imkanım olsa, bu güzel insanlar ile daha
fazla görüşmek ve oturup-birazcık kahve eşliğinde sohbetler etmek istiyorum.
Eskiden masaüstü bilgisayarlar derlerdi.Sonradan, dize
konulan “dizüstü” diye bildiğimiz bilgisayarlar çıktı.Tabii biz o zamanlar,
yani ben o zamanlar bilgisayarları, içi yüzlerce devreler ile dolu makinalar
sanırdım.Meğerse, birkaç parça kartın birleşiminden oluşmuş bir mekanizma.Tabii
teknoloji ilerledikçe, bilgisayar kavramı iyice makyajlandı.Şimdi, cebimizdeki
koca ekranlı telefonlar bile, eski bir Celeron’un yaptığından daha fazla işlem
gücü yapıyor.Peki benim tercihim nedir, bu 2014’de?Cevabım tek, AİO modelleri,
yani “All-in-One” diye bilinen, hepsi bir arada bilgisayarları.Efendim bu
bilgisayar türüne en iyi örnek yine Apple firmasından geliyor.Bu, -Hepsi bir
arada- modeli olan İMac bilgisayarlar, 25 inç’ten 27’e kadar büyük ekran
ölçüleri ve bir o kadar büyük fiyat”cık”ları ile herkesin beğenisini
kazanıyor.Ancak ben, Acer ve HP’ye odakladım kendimi.Belki İMac kadar güçlü
yada muhteşem olamazlar.Ben seçtim bu ikiliyi, ama kararsızım şu anda, çünkü
her iki firmanında iyi modelleri var ve aradaki fark çok az.Şimdilik, birkaç
modeli inceliyorum.Sene başında hangisi kafama yatar ise, bir tanesinin sahibi
ben olacağım.
Can sıkıntısı yaşar mısınız?Neden canımız sıkılsın
ki?Tanışmadığımız bir sürü insan, okumadığımız bir sürü kitap, henüz
izlemediğimiz bir sürü dizi ile film ve daha el atmadığımız düzinelerce
aktivite-hobi ve etkinlik bizi bekliyor.Daha bunların içine, müzik yada seyahat
gibi şeyleri eklemedim bile.Peki benim tercih(ler)im ne(ler)dir?Bunlar Blogyazarlığı, bira mayalamak, amatör astronomi, kitap okumak, müzik aleti çalmak,
model maket yapımı, bahçecilik, Origami sanatı,…ve daha pek çok çeşit ile liste
uzadıkça uzuyor.İnanın ki, daha niceleri var ve insanın sınırları yok bunların
hepsini denemek için.Sizlere önerim, rahat bir zaman ayırın ve “Yapmak
istediğim 100 hobi” diye bir liste yapın kendinize.Çünkü hobiler her yerde aynı
olsa da, onu uygulayıp yeni yeni şeyler üretecek olan kişi siz olacaksınız.
İstanbul, benim doğduğum şehir değil.Evet burada yaşıyorum,
ve her günün sabahında akşamında, bu güzel şehrin, ezilmekte olan trafiğinin
içinde bir gidiyorum bir geliyorum.Şikayetçi miyim, bazen.Peki bu seçeneği ne
için başlık attım.Şunun için, uzun zamandır araç kullanmıyorum, aslında çok
uzun zamandır kullanmıyorum, çünkü pek ilgim yok.Çok meraklı değilimdir,
arabalara,motorsiklete yada diğer tekerlekli vasıtalara(bisiklet
haricinde).Ancak genişlemekte olan bu trafikte ve onun araç nüfusunda, artık
kendime bir vasıta almayı uygun görüyorum.Peki tercihim nedir?Asıl öncelik
araba olmalı, çünkü ev halkınında yeri gelir kullanması gerekir.Araba için
farklı planlar düşündüğümüz için, ben şimdilik istediğim ulaşım aracına
yönelmek isterim.Şehir içinde bir Vespa yada Scooter ile aralardan kurtularak
yolculuk yapmak iyi gelebilir.Tabii tehlikesi yok mu, elbette var.Benim aklımda
ki ise, daha çok şehirlerarası yollara da dayanabilecek bir model geçiyor.Bu tür
modellere “Touring” veya da “Cruising” diye başlık atılıyor.Biraz iri gibi
görünmelerine karşın, gördüğüm kadarı ile, kullanıcısını yarı yolda
bırakmıyor.En iyilerinden “Touring” denince, akla tabii ki Harley Davidson
markası geliyor, ama o biraz pahalı gibi göründü gözümde.Yine de o kadar pahalı
gibi durmasa da, havası da ayrı bir etken o modellerin.Bilgisayar başlığındaki
gibi, burada da, kesin bir adım atmak istemem.Birazcık araştırmaya devam.
2013’ün son aylarında, sağolsun yine, alt komşumun davet
etmesi ile bir mekanla tanışma fırsatım olmuştu.Mekanın, Kadıköy’ün en sosyal
mekanı Moda’da olduğunu geçmiş bir yazımda anlatmıştım.Şimdi, çevre genişlemeye
başlıyor.Moda’yı yıllarca, labirent gibi bir mahalle sanırdım, şimdi görüyorum
ki, yine öyle, şimdi yolların nereye çıktığını anlıyor ve
görebiliyorum.Gittiğim mekan ile bağlantılı olarak, birden çok mekan(lar)a
girme ve uğrama fırsatım oldu.Şimdi birkaçını, kendime favori olarak
benimsedim, ve çevre etkileşimim insanlar bazında da artmakta olduğu için, bu
mekanları zamanla tanıma fırsatım olacak.Hatta elimde bir harita bile var, ki
onu ofisteki İtalyan mimar büyüğüme verdim.Neyse ki, Moda’da pek çok mekanda
bedave bu haritalardan bulunuyor.Şehir sınırlarının dışına, şu anda çıkamam
sanırım.Yani dışarıdaki Dünya’yı keşfetmeye daha zaman var.
Doğru mu , yoksa yanlış mı hatırlıyorum, bilmiyorum, kutsal
kitabımız için ilk emir “OKU” olmuştur hani.Sanırım doğru hatırlıyorum.Okumak,
benim için baş ağrısına iyi gelecek bir ilaç, can sıkıntısına iyi bir hobi ve
uzun ve sessiz yolculuklara iyi bir arkadaş-dost- olurlar.Kitap okumaktan
hiçbir zaman pişman olmadım ve utanmadım da.Kitap derken sadece kitap değil,
okuduğum dergilerim de var.Bazı üniversite yoldaşlarımın, üniversite zamanları
aldığım dergilerimin sayfalarını okumaktan çok, yapışkanlarla yapış yapış ede
ede dergilerimin içine etmelerini bilirim.Üzgün müyüm, hiç değilim.Bir
düzineden fazla yeni kitap seçtim bile, hatta bir kitap etkinliğine katıldım
ki, geçen gün etkinlikte eşleştiğim kitapsever bayan, yeni yıl hediye kitabımı
gönderdi.Aynı şekilde bende ona hediye aldım ve bende ona gönderdim.Okumayacak
yada okuyamayacak olsanız da, gidin D&R yada Remzi Kitabevi yada bir kitap
dükkanına, gidin o kitaplara bir bakın.Sadece kapaklar bile içlerindeki
sayfaları anlatıyorlar her zaman.Kitap dediğim de, sadece kitap olarak değil
tabii ki, görsel içerikli olan kitaplar bile bir şeyler katıyorlar.Gerçi,
görsel içerikli kitaplar biraz pahalı oluyorlar.Ben bile yıllar önce, görsel
içerikli bir kitaba, 200 TL’ye yakın para ödedim.Pişman oldum mu?Hayır olmadım
ve gerekirse yine öderim.
İletişim ne güzel bir şeydir değil mi?Gezegenimizde,
yüzlerce farklı dil var ve bir şekilde anahtar diyalogları öğrenerek birbirimiz
ile iletişim içinde bulunuyoruz.Peki, ne kadar çok dil biliyoruz.Küresel bazda
bilinen en büyük dil, İngilizce, hepimizin bildiği gibi.Tabii onunda altında
Latince var, tıpkı İspanyolca,İtalyanca yada Fransızca dillerinde de olduğu
gibi.Peki benim tercihim nedir?Birkaç sene önce, Japoncayı öğrenme ilgim vardı,
şimdi rafta bekliyor o, şu anda isteğim İtalyanca-veya İspanyolca- ve Fransızca
dillerini öğrenmektir.Bazen aklımdan, Rusça öğrenmek de geçiyor ama, o konuda
bir düşüncem yok-şimdilik-.Hepsi bile birden olamasa bile, dillerden bir
tanesine bu sene içinde başvuracağım.
Hani derler ya, “Müzik, ruhun gıdasıdır.” Diye, sanırım kim
demiş ise haklıymış.Bazen müzik, en yaralı durumları bile hızla onarabiliyor
veya en rahatsız anları bile barıştırıp, ortamı yumuşatabiliyor.Eskiden, yoğun
olarak pop müzik dinlerdim.Geçen birkaç yılda, sanatsal bir atılım yapıp, Jazz
müzik dinlemeye odaklandım.Aslında Jazz, tek başına Jazz olmuyor, alt dalları
olarak o kadar çok çeşidi var.Country
olarak düşününde, Latin yada Piano bazında olan türlerine kadar
bulunuyor.Sadece jazz dinliyorum diyemiyorum bu yüzden.Bunun yanında, birde
Chill ve Lounge denilen ve genelde halk arasında-kafa dinlemelik- salon türü
müzikler olarak bilinen müzikler var, ve bunlarda kendi altlarında aynı şekilde
bölünüyor ve gidiyor.Ben hangisini seçtim, derseniz, cevabım hepsi.Evet, hangi
tür geliyorsa dinliyorum ve inanır
mısınız, her bir müzik sanki lezzetli bir tatlı gibi, kulaklardan beyne,
pürüzsüzcesine akıp gidiyor.Hatta, internet dünyasında bununla ilgili, iki
sayfa buldum.İlkinin adını unuttum, ama diğerini hiç kapatmıyorum, ofiste bile
sürekli canlı yayın yaptırıyorum.
Giyim kuşam konusunda, açıkcası hiçbir zaman bir stil yada
moda akımına uymamışımdır.Gerek görmedim.Aklıma esen ne ise, gidip almış
olurdum.Bunun sonucunda, sanırım tam bir karma stil yarattım kendi çapımda
diyebilirim.Tabii kendime göre, başkasının ne düşündüğünü önemser isem, o zaman
kafam karışabilir.2014 modası şimdiden hazırlanmış ve temalanmış olabilir.Peki
benim tercihim nedir?Öncelikle, en yakında nerede varsa bir H&M mağazası
keşfine çıkmak olacaktır.Dışarıdan bakıldığında, insana sıcaklık veren bir
mağaza konsepti var bu markanın.Beğendim.Her zamanki gibi Mavi, kot pantolon
olarak öncelikli tercihimdir.Aksesuar olarak da, aslında Kış mevsimini
neredeyse yaşamıyoruz, bu yüzden aksesuar olarak, bere idi, atkı idi her türlü
sıcak tutuculara, şu anda ihtiyacım yok diyebilirim.Yinede en fazla bir yada
iki adet dolabımda olsun isterim.Üst olarak, geçmişte LC Waikiki mağazasına çok
uğrardım, şimdide oraya uğramaya hazırım.Çünkü çeşitleri çok, hemde
kaliteli.Tabii birde Lee var.Onu da unutmadan olmaz.Üst-baş-pantolon tamam, ya
ayakkabı filan ne olacak?Normalde spor ayakkabı giymeyi severim, bu sene bunu
bozup daha sade ve renk olarak abartmayacak ölçüde günlük şehir ayakkabıları
giymeyi düşünüyorum ve bazı markaların buna uygun profilde modelleri de
var.Yinede bir spor ayakkabı da dolapta bulunsun derim.Adidas ve Reebok
tercihimdir, ancak son zamanlarda bazı arkadaşlarımda Puma markasını çok
duymaya başladım.
Yeni bir kural-kısıtlama-:
İnsan olarak, çoğu zaman, rutin yaptığımız aktivitelerimiz
yada hareketlerimiz olur.Mesela faturalarımızı ay sonlarında gidip elden ödeme
yada her sabah gidip gazetemizi alıp okumak,…v.b.Liste uzar gider.Benim
yaptığım rutin aktivitelerden biri, her ay düzenli olarak dergi almak
olurdu.Yaklaşık on yıldır her ay, hiç kaçırmadan okuduğum birkaç dergimi hemen
ay başında gider alırdım ve ay sonuna kalmadan okur bitirirdim.Kimi zaman,
beğendiğim bazı sayfaları alır saklardım, içeriği ve verdiği bilgi güzel
diye.Tabii bu dergilerim, “Yeni bir kitap” başlığımda sözünü ettiğim dergiler
olur efendim.Her ay, yaklaşık 30-40 TL gibi bir miktarı dergilere vermek beni
rahatsız etti mi?Aslında etmedi, ancak sıkıldığımı söylemek isterim.Onca
yıldır, sürekli okuyorum dergilerimi ve açık olmak gerekirse, kimi zaman bazı
konular birbirini tekrar etmeye yönelirdi.Tahminimce üç yada dört sene kadar
dergilere paydos etmek yerinde olur.Okumaktan kesilmedik canım, kitaplarımız
başucumuzda.Peki başka?İşe giderken, hep aynı yolu veya aynı yolu hep aynı
zamanda kat etmek de rutin bir aktivite.Mesela bir sabah işe farklı bir yoldan
gidebiliriz değil mi?Asıl alınması gereken mutluluk, hedefe varmak değil, oraya
giderken geçtiğimiz yoldur.Sakin bir yoldan da gidebiliriz yada trafiğin
anasının ağladığı bir yoldan da gidebiliriz veya insanlarla dolu kaldırımları
ve kafeleri olan bir yoldan da gidebiliriz.Ben, sabah işe giderken, atıyorum
mesela sabah 8:30’daki otobüse binmeyip, 8:45’deki otobüse biniyor ve daha
başka insanlar görüyorum her sabah.Tamam olabilir, ofise birkaç dakika-10 veya
15 dakika- geç kalıyorum, buna rağmen farklı insanlar ve farklı yüz ifadeleri görüyorum.Seçenek
ve kriterler sınırsız.Rutin olmayıp, arada bir değişiklik yapmak, haftada bir
gün bile olsa iyi gelecektir.
Efendim, “Bonanza’nın önceki sezonunda ne olduğunu bilen var
mı?Rosemary, San Juan amcamı hangi bölümde öptü?Feriha adını kaçıncı sezonda
almıştı da, Emir ona o bölümde âşık olmuştu?” gibi sorularla sonu gelmez bir
denize sürüklendik gittik, televizyon dünyasının içindeki dizilerde.Ne tür
televizyon dizileri var?Çok canım, olabildiğince çok sayıda var.Hafif erotik
olanından, aksiyon olanına veya saf korku unsurlu olanından, gülmekten
çıldıracağımız kadar kafayı yiyebileceğimiz yüzlerce dizi var dünya
televizyonlarında.Yeni açılan birkaç dizi de var, yeni sezonları ile mücadeleyi
sürdüren dizilerde var.Ben yabancı dizileri izliyorum, kimse alınmasın.Bizim
dizilerimiz, bir futbol maçı kadar uzun oldukları ve saçma sapan konulu
esnetmelerden başka bir şey olamadıkları için, yabancı dizileri izliyorum.En
beğenerek izlemekte olduğum diziler de şu anda Modern Family,Big Bang Theory,2
Broke Girls,…v.b.Bu diziler şu anda güncel diziler, ki birde eski klasik
diziler var izlemekte olduğum.Mesela Evli ve Çocuklu, benim için tam bir komedi
başyapıtıdır.Yabancı diziler, aksiyon olurlarsa 45-50 dakika arasında sürerken,
komedi ve sit-com tarzı dizilerde en fazla 25 dakika kadar sürerler ekranda, ve
bir dizi için bu iki süre gâyet yeterli.
Akıllı telefonların, akıllı olmaktan çok, zayıf ve bitkin
oldukları bir çağdayız.Evet, akıllı telefonlarımız, ne kadar güçlü işlem gücüne
hâkim olsalar bile, düşük pil durumları yüzünden bir, en fazla ikinci günü
tamamlayamadan tükeniyorlar.Akıllı telefon işte, sadece pili nasıl
kullanacağını akıllı şekilde yapamıyor.Onun dışında, en yüksek HD ayarında
fotoğraf ve filmi çekiyor, havada dolaşan Wi-Fi bölgelerine anında bağlanıp her
türlü paylaşımı yapabiliyorlar.Benim tercihim, bir günü rahatlıkla çıkaracak
pil gücü olan bir telefon seçmek bu yeni yılda.HTC ve LG’nin birkaç modeli ile
Samsung’un iki tane modelinde oldukça iyi pil durumu bulunuyor.Valla, hiçbir
model veremem, çünkü çeşit çok fazla.Ha tabii, bu kullanıcının durumuna da
bağlı oluyor.Ben mesela, her saniyemi İnstagram yada Tivitır üzerinden, her
yaptığım eylemi-ki bunlara yeme,içme,…v.b. dahil- sürekli bildirmeye gerek
yok.Tamam paylaşmak güzeldir ama, her gittiğim mekanı, hatta onun lavabosunu
bile paylaşmak demek, “yok artık arkadaş”
demek olmalıdır.
Bu seçenek biraz yanlış oldu gibi, asıl demek istediğim oda
içinde gözle görülür bir değişiklik gerçekleştirmek olacaktı.Benim odam, biraz
ufak, lâkin rahatlıkla hareket edebileceğim ve gerek duyduğum eşyalarıma
rahatlıkla erişebileceğim kadar geniş bir alan sunuyor.Bu senenin modası nedir,
bilmiyorum ve pek de önemsemiyorum.Mavi ve beyaz renkleri ağırlıklı mobilyalar
ile odada bir değişiklik yapmayı düşünüyorum.Özellikle, dar mekanlar için en
iyi mobilya alternatifleri İKEA’da mevcut.Tabii farklı mobilya firmaları yada
tasarımcıları da güzel alternatifler öneriyorlar.Kısacası seçenekler
sınırsız.Mesela çalışma masama yeni sandalye ve televizyonum için koltuk
seçimleri için Bellona’ya bakmayı düşünüyorum, çünkü güzel modelleri bulunuyor.
Oyun dünyası çok ilginç bir dünyadır.Her türlü aksiyonu
yaşıyoruz orada.Yeni moda, çevrimiçi oyunlar oldu şu son birkaç yılda.Mesela en
son oynadığım oyun, yani beğendiğim açıdan, Simcity-2013 oldu.Tabii doğru düzgün çevrimiçi oyuncu bulamadım hiç,
oynadığım haritalarda hep.Yinede oyunun zevkinden hiç soğumadım.Hatta oyunun,
bir genişleme paketi bile çıktı, ki onu henüz alamadım.Sadece Simcity ile
sınırlı değilim.Ha birde, yakın zamanda çıkan büyük şeytanımız Diablo var,
üçüncü kez cehennemi bize getirmesi ile birlikte.Onunda genişleme paketi çıkıyor,
yani bir türlü kurtulamıyoruz bu şeytanın gölgesinden.Tabii, Diablo-III eski
oyunlara inat, online bir oyun olarak karşımıza çıktı ve öylede gidiyor.Online
oyunların çok olduğu şu zamanda, bende payımı almaktayım.Klasik bir EVE Online
ve World of Warcraft oyuncusuyum ve oynamaktan da zevk alıyorum.Tabii sürekli
başlarında bulunmuyorum, çünkü bir online oyun oynuyor iseniz, unutmamanız
gereken en büyük kural şudur: Oyunu, para-altın, kredi veya ödül- kazanmak için
değil, rekor süreli veya öldürmeli mücadeleler için değil, sürekli oyuna
odaklanmak için değil, sadece zevk için oynayın.Çünkü dışarıda gerçek bir
hayatımızda var ve öncelikli hayatımız odur, oyunlardaki diyarlar değildir.
İster kısa süreli olsun, isterse bavul eşliğinde uzun süreli
olsun, seyahat etmek her zaman gerekli bir unsurdur.Bütçeyi konuşmuyorum,
sadece planlı olsun olmasın bir tatil kaçamağı yapmak her zaman iyi gelecektir.Peki
nereye gidelim?Büyükşehir İstanbul’un çevresinde, haftasonu için kısa
kaçamaklık düzinelerce yer var.Ülkemizi de biraz keşfetmekten bir sıkıntı
çıkacağını pek sanmıyorum.Batı kesimlerinde, özellikle sosyete tayfalarının çok
bulunmadığı pek çok güzel tatil beldesi var.Şu anda Kış’ın etkisinde olsak da,
İlkbahar kapımızda.Sadece bir haftasonunu ayırarak seneyi, birkaç güzel tatil
ile doldurabiliriz.
Yeni bir film:
Sinema dünyası artık teknolojinin en altın çağını yaşıyor
sanırım.Eskinin siyah beyaz filmleri klasik derken, şimdi DVD formatı bile
klasik olmak üzere.Tabii, filmlerin ardı arkası kesilmiyor.Yeni filmler
geldikçe izleyeceğiz elbet, peki eski filmlere de saygı göstersek nasıl
olur?Girmekte olduğumuz sene 2014 oluyor.Tercih olarak, tam 30 yıl önceki
sinema dünyasını sarsan filmleri izlemeyi seçtim.Belki bugün bile repliklerini
yada tiplemelerini veya temalarını kullanmaktan kaçınmadığımız birkaç filmin 30
yıl önce çıktığını bilmek de, ayrı bir merak uyandırıyor.Bu filmler, -………………-
gerçekten de 30 yaşına basmış filmler.Saygı gösterip izlemek lazım.Tabii
yenileri de unutmayalım, mesela pek çok film serileri –ki Karayip Korsanları ve
Yıldız Savaşları serisi özellikle- devam filmlerini hazırlamaktalar biz
sinemaseverlere.Yeni filmleri beklerken, eskileri de unutmayalım sevgili
sinemaseverler.Olur mu?
Gençlerin
söyleminde, "eskinin yerini asla dolduramayacak olan" diye geçer yeni
bir sevgili yada kız arkadaş bulmak terimi.Kim bilir ne gibi hatıralar ve
anılar geçmiştir bunu söyleyen âşıkların aralarında.Eskinin deneyimleri ile,
yeni sevgilide ve ilişkide her türlü dikkati almak ister, her türlü şüpheyi,
acil durum olarak görebiliriz.Her bir adım, sanki kıyamete gidecekmiş gibi
geliyor olmalı böyle bir yapıda.Gerçeği söylemek gerekirse, sevgilinin yenisi
eskisi olmaz, bana göre.Sevgiyi vermek, azim ve sabır göstermek, sevgiliyi
edinmek ise onun kalbinde yer edinmek demektir.Size şöyle anlatayım, sevgili
edinmek, kolay değildir, buna inat, zorda değildir.Benim bile, şunun şurasında,
4 yıldır bir sevgilim olmadı.Herhangi
bir sıkıntı duymuyorum, ha elbette bunun eksikliğini hissediyorum.Ama bu maçı
kaybetmiş olmak değildir.Sosyal olmak bunun en önemli şartıdır.Arkadaşlarınız
ile birlikte, etkinlikler, davetler, eğlenceler veya geziler düzenleyin,
organize edin.Zaten bir sevgili evde oturup ekran başından sipariş vermekle
olmaz.Çıkın gezin, arkadaşlarınız ile görüşün.Onlarında desteğini alın, bakın
bu önemli.Arkadaş desteği de önemli.Ben mesela bundan zamanında zarar gördüm,
hemde en saçmasından, en aptalcasından.Aslında bu konu ile ilgili detaylı
konuşamam, çünkü çok büyük ve çok derin bir konu.Bununla ilgili belki ileride
daha açıklamalı bir yazı hazırlayabilirim.Fakat, şimdilik siz kendinize inanın,
bakın yeni bir seneye girmek üzereyiz hepimiz.Aşkı bu yeni yılda da yaşamak
dileğim ile.
Son maddenin, aslında başlarda olmasını isterdim, şansa bak sona kaldı.Benim yazım ile kalmayın, kendi yazılarınızı hazırlayın sevgili arkadaşlar, kendi listelerinizi, kendi hobilerinizi, kendi programınızı hazırlayın, yaratın yada yapın.Hepsi, size bağlı.
Yeni bir senede, huzurlu ve sağlık dolu bir hayat dilerim tüm arkadaşlarıma, sevenlerime ve sevdiklerime.
Mutlu yıllar herkese... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder