Milliyet Gazetesi'nde, 18 Temmuz tarihli bir haberin bugün sabah saatlerinde yine karşıma çıkması üzerine, az bir kafa yorma girişiminde bulunarak, konuyla ilgili bir yazı yazmak istedim.
Efendim konumuz, tatilini Çeşme'de geçirmekte olan sanatçı Tuğba Özerk'in ayağına sevgilisi Mazhar Can tarafından kondurulan minik bir öpücük.
Bunun ne kadar büyük bir önemi var acaba?Ha magazin cephesinde, magazincileri bile "Owwwwwww" dedirtecek kadar büyük bir olay olduğu kesin, çünkü bizim magazin çevremizde nedense bu tür bir poz yada komposizyon belkide hiç eşi benzeri olmamış bir etki bırakmaktadır.Aynı etki, başka bir cepheden, mesela BİHTER-BEHLÜL ikilisinden gelseydi eğer geçmişte, aynı şekilde "OOWWWWWWWwwwwwww" ile karşılanırdı.
Özellikle bu haberden sonra şunu fark ettim ki bu tür bir sevgi yaklaşımının bizim ülkemizde resmen üstü kapalı olarak bir TABU oluşturduğunu düşünmeye başladım.Özellikle bu öpme konusunda...
Gelelim bu resmin içeriğine, kardeşim karşındaki insan sevgini verdiğin bir insan olduktan sonra ya onun ayağını öpmüştür yada burnunun ucundan öpmüştür bunun bu kadar büyütülmesine bence hiç gerek yok, kaldı ki zaten ilişkilerde en sağlıklı şey tarafların birbirlerinin istek ve arzularını paylaşmaları ve burdada şöyle bir gerçek var ki, erkeklerin büyük bir kesimi özellikle ilişki ve seks konularında bazı istek ve arzularını belli etmekten çekiniyor.Tabii bu resimde olan anlık ve içten gelen sıcak bir duygu olarak görülmeli.Mesela bu öpme konusuna tekrar geri gelelim; ben üniversitede iken, sevdiği kızın yada arzuladığı bir bayanın ayağını öpme arzusu ile yanıp tutuşan onlarca erkekle karşılaştım ve her birinin statüsü bir diğerinden farklı idi.Kiminin altında arabası ve cebinde parası da var ama takıldığı ortamda düzgün kız yok, kiminin ise cebinde ki nakit "Ehhh" der ve idare eder ancak çevresinde çok sevimli ve güzel bayanlar bulunur.
Sevdiğin bir bayanı keşfetmek için, yakınlaşmanın en iyi silahı öpmektir.Tamam bunu biliyorsun, ama istek ve arzu duyduğun şeyi içine atmak sana bir artı kazandırmaz.Gelelim ki Tuğba Özerk-Mazhar Can ikilisinin bu meşhur pozu şimdiden birkaç tane arka köşelerdeki -Ki bu sayfalar çoğunlukla "Ayak Fetişi" temalı ve bolca virüs içeriği bulunduran- sayfalarda en popüler resimler listesine girmiş bulunmakta.Bu kadar hızlı bir şekilde bunun sapıkça bir temaya bağlanmasına hem şaşırdım, hemde üzülüyorum.
Üzüntüm, insanın karşısındaki partnerine kendini açamıyor olması.
Hani derler ya, kadınlar, erkeklerin önce eline, beline, diline yada ne bilim işte bir yerine bakar ve ona göre bir değerlendirme yapar ve sevgisini sunar, bu herhalde erkeklerde de olan ve olması tamamen normal karşılanan bir durumdur.
Bir arkadaşım vardı, üniversite stajlarımın sonuncusunda tanıştığım bir hemcinsim.Şantiyedeki sıradan bir günümüzde iken, sahayı kontrol için gelen iki mimardan bayan olanın etekle belirtilmiş bacakları ve topukları üstünde taşınan ayaklarını görünce gözleri faltaşı gibi açılmıştı.O gün kendisine bu konuda konuştuğumda, bana anlattıkları şunlar olmuştu.Bir erkek olarak, o bayanların sadece ayaklarının temizliğine ve bakımlı olmasına bakıyor ve ona göre değerlendirme yapıyordu.Bu arkadaşıma göre, ayak bir fetiş öğesi değildi, tam tersi insan vücudunu taşıyan bir temel, onun tüm maddi ve manevi yüklerini, düşüncelerini, fikirlerini taşıyan ve insanın kendisini yaratıldığı toprakla sürekli olarak temas halinde tutan bir organ olarak görüyordu ve onun vücuttaki bakıma ve temizliğe muhtaç en önemli kısım olarak betimliyordu.
O zamanki anlatımı sırasında kafam cidden karışmıştı, ancak şimdi arkadaşıma hak veriyorum.Çünkü haklı.Madem ki öpeceksin yada dokunacaksın, temiz olması şart, bakımlı olması şart, veya da her türlü özeninin gösterilmesi şart.
Aslında bunu kadınlarda biliyorlar ve sürekli olarak onlarca para saçıyorlar el ve ayak bakımı için.
Bu haberin hemen arkasından, bir gün sonra geçenlerde Ali Taran'dan ayrılan Ayşe Özyılmazel'de bu haber ile ilgili bir yazı yayınlamış Sabah Gazetesi'nde.
Aslında Ayşe Özyılmazel, haberle ilgili olarak gayet basit ve net cevap veren bir yazı sunmuş okuyuculara.Her ilişkinin fotoğraftaki rütbeye henüz sahip olamadığını ve hatta hatta her ayağın öpülesi olmadığını açıkca belirtmiş.Tek bir öpücük ve büyük bir sevginin karşılığının kanıtı olarak bu fotoğrafa bakkıp imrenmeden edemiyor Ayşe hanım ve bu rütbede bir aşkın kendisini yaşamak istediğini net bir biçimde söylüyor.
Pek çok insan gerçekte böyle gerçek bir aşk hayatı ve yolculuğu istiyor.Sanırım şartlar ve imkanlar bazen el vermiyor.
Ama bizim insanımız o kadar kolay şekilde konuyu esnetip, çekiştirip pekiştirerek öyle bir yere getiriyorki bu Yazar-Şarkıcı arkadaşımızın bile yazısı yanlış yorumlanıyor ve hemen, az önce yukarıda sözünü ettiğim -Arka Sayfalar- bazı sitelere hemen düşüveriyor.Sanırım bu bizim insanımızda bastırılmış bir şeyler var orası kesin.
Kızcağız, kısa ve öz bir yazı yazıyor ve birkaç kişide hemen onunda resmini alıp netten, bu sayfalara ekleyiveriyor ve efendim ondan sonrada hemen resme en sıradışı yorumlar yağmaya başlıyor.Ha şöyle bişe var bu sayfalara girmemizde kolay değil, her türlü şifre çalımı, kart isteği, bilgi öğrenme isteği ile yanıp tutuşan sayfalar bunlar.Yani, sözde o resmin altındaki yorumları görmek ve resme dalıp gidebilmek için sayfaya girme mücadelesi veren onlarca genç var.Ben inanmak istemiyorum, ancak cidden var.
Üstteki paylaştığım resimler mesela, nette normal olarak paylaşılmış resimler: Ekşisözlük,Gazete sayfaları yada 1-2 adet Blog içeriğinden.
Ben şunu tavsiye ederim, ufak bir resimdeki içten gelen bir öpücüğü bu kadar büyüteceğimize, bu öpücüğün getireceği ve bize sunacağı rütbede bir aşkın macerasını bulalım kendimize.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder